

Bugün, dünyanın en güzel kadınını kaybedişimizin üzerinden tam 1 yıl geçti. 14 Aralık 2019’da, Paris’te hayata gözlerini yuman sevgili Anna Karina, 79 yıllık hayatı boyunca dünyaya güzelliği ve zarafeti öğretmekle meşguldü. O gittiğinde dünya güzellikten yoksun kaldı.

Godard’ın ilham perisi olan Anna’yı, ölümünün sene-i devriyesinde renkli hayatını sizlere anlatarak anmak istedim.

Hanne Karin Bayer (doğum adı) 22 Eylül 1940’ta, Danimarka’nın Frederiksberg şehrinde dünyaya geldi. Babası onun doğumundan 1 yıl sonra evlerini terk etti. Annesi ise bir butiğin sahibiydi. Babasını hayatı boyunca sadece 3 kez görebilmiş olan Anna Karina, 2019’da ölümünden kısa süre önce verdiği bir röportajda, halen daha babasından gelecek bir kartpostal beklediğini dile getirmişti. Çocukluk yıllarını büyükanne ve büyükbabası ile, daha sonra da bir koruyucu aile ile geçirdi çünkü annesi yeniden evlenmişti ve adam bir istismarcıydı. Yeniden annesiyle yaşamaya başladıktan sonra, sayısız kez evden kaçma girişiminde bulundu. Çocukluk yılları sorulduğunda hep verdiği cevap aynı oldu: “Sevilmeyi çok istemiştim.”.
14-15 yaşlarındayken Danimarka’da kabarelerde şarkı söylemeye ve reklam filmlerinde rol almaya başladı. Ayrıca bir kısa filmde rol aldı. 1958 yılında annesiyle kavga ettikten sonra evden kaçtı ve otostopla Paris’e gitti.

Anna Karina, sadece 10.000 Frank ile Paris’e geldi. Ayrıca bir kelime dahi Fransızca bilmiyordu. Günlerce sokaklarda yaşadı. Bir gün “Les Deux Magots” isimli kafede otururken bir mankenlik ajansı tarafından keşfedildi. Modelliğe başladı ve birçok dergide kapak yıldızı oldu. Bu yıllarda Anna aynı zamanda birden çok reklam filminde rol aldı. Mesleği sayesinde Coco Chanel ile tanıştı. Anna, meslek hayatındaki ismi Anna Karina’yı, ona Coco Chanel’in verdiği söylüyor.

O zamanlar “Cahiers du cinéma” dergisinde film eleştirmeni olan Jean-Luc Godard, Karina’yı ilk kez “Monsavon” barında bir film gösterimi sırasında küvette poz verdiği Palmolive reklamlarında gördü. İlk uzun metrajlı filmi “À bout de souffle (1960)” için Anna’ya bir rol teklif etti. Fakat o rol için soyunması gerektiğini duyan Anna, teklifi reddetti. Godard ona “Sabun reklamında çıplaktın.” dediğinde Anna ise, “Reklamda bir mayo giyiyordum, sen beni çıplak olarak hayal ettin.” demişti.
Palmolive reklamı: https://www.youtube.com/watch?v=xBHhRO_y3n8
Paris’teki ilk günleri ve Godard üzerine: https://www.youtube.com/watch?v=75WyOWr-9wE
Godard, daha sonra Le Petit Soldat (1963) isimli filmde Anna’ya rol teklif etti. 1960 yılında çekilen filmde rol alan Anna, hala 21 yaşının altındaydı. Film, Cezayir Savaşını konu aldığı için sinemalarda yasaklandı. Le Petit Soldat’ta birlikte çalışırken Anna Karina ve Jean-Luc Godard âşık oldular ve 1961’de evlendiler. O dönemde ise film yüzünden ölüm tehditleri almaya başladıkları için, kaçak bir hayat sürmek zorunda kaldılar. Yine Jean-Luc Godard’ın çektiği Une femme est une femme (1961) filminde rol alan Anna, performansıyla 11. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı kazandı. Beş yıl süren evlilikleri boyunca ve sonrasında Anna tam olarak sekiz Godard filminde başrollerde oynadı. Bu yüzden de hep “Godard’ın ilham perisi” olarak anıldı. 1960’ların en ünlü çiftlerinden biri olmuşlardı. Filmler çok başarılı olmalarına rağmen, ikilinin kamera arkasında hep çok çalkantılı bir ilişkilerinin olduğu söylendi. Setlerde büyük kavgalar ettiler. Anna çoğunlukla hastalanıyor, Godard ise bir açıklama yapmadan ortadan kayboluyordu. Jean-Luc Godard’ın, Anna’nın yer almadığı 1963 yapımı “Le Mépris” isimli filminin, ikilinin ilişkilerini anlattığı söylenir.

Anna Karina 2016’da W dergisine verdiği bir röportajda, Godard ile artık hiç konuşmadıklarını şöyle anlatmıştı:
“Başlarda çok heyecan vericiydi. Harika bir aşk hikayemiz vardı ama biz çok farklıydık. Benden 10 yaş büyüktü ve çok garip bir adamdı. Jean-Luc 30 yaşındayken ben 21 yaşında bile değildim. Habersizce gider ve üç hafta sonra dönerdi. Benim gibi genç bir kız için bu çok zor bir hayattı. Bunları beni incitmek için yapmadığını bilsem de çok acı çekiyordum. Nerede olduğunu asla bilmiyordum, hiç yanımda olmadı ve olmayacaktı da. Beni çılgına çevirmişti.” Ayrıca Anna, daha sonra Jean-Luc Godard’dan hamile kaldığını ve onun bu yüzden Anna’ya evlenme teklif ettiğini dile getirmişti. Fakat Anna, daha sonra bebeğini kaybetmişti. Onun için çok üzücü bir anı olduğunu dile getirse de Godard ile evliliklerini aşkla geçirdiklerini her fırsatta dile getirdiler.

Godard’dan boşandıktan sonra Anna Karina üç kez daha evlendi; 1968’den 1974’e kadar Fransız oyuncu Pierre Fabre ile evliydi. 1978’den 1981’e kadar Daniel Duval ile ve 1982’den ölümüne kadar Amerikalı film yönetmeni Dennis Berry ile evli kaldı.

Anna, 1960’ların sonunda şarkıcılık kariyerine de devam etti. Serge Gainsbourg’un yazdığı “Sous le soleil exactement” ve “Roller Girl” ile büyük bir başarı yakaladı. Bu şarkılar Pierre Koralnik’in yönettiği “Anna” adındaki televizyon için çekilen müzikal komedi filminde yer alıyordu. Anna’nın müzikaldeki performansı çok beğenildi. Ayrıca film, Fransız televizyonundaki ilk renkli filmdir. Ardından Karina, Philippe Katerine ile birlikte Une histoire d’amour adlı bir albüm kaydetti ve ardından bir konser turu yaptı. 2005 yılında, filmlerde söylenen şarkılardan oluşan bir koleksiyon olan Chansons de films’i çıkardı.
Roller Girl: https://www.youtube.com/watch?v=Y3ntMc2Fbq4
Sous le soleil exactement: https://www.youtube.com/watch?v=JT9fUUSGtPE
70’li yıllarda da birçok filmde rol alan Anna, aynı zamanda ilk yönetmenlik denemesini yaptı. Her oyuncunun, yönetmenlik mesleğinin zorluğunu kavraması için en azından bir kısa film çekmesi gerektiğini düşünen Anna, aynı zamanda oyunculuğun zorluğunu anlayabilmek için yönetmenlerin de küçük rollerle oyunculuk yapmaları gerektiğini düşünüyordu. Vivre ensemble (1973) isimli filmi hem yazıp hem yöneten Anna Karina’nın filmi, 26. Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası dizisinde gösterildi.
Vivre ensemble fragman: https://www.youtube.com/watch?v=or3Ekitf4Xc
Kariyerine hem oyuncu hem de yazar-yönetmen olarak devam etti. Son olarak 2008 yılında Victoria adlı müzikal filmi yazdı, yönetti ve oyuncu olarak yer aldı.

Anna Karina, Fransız Yeni Dalga’sının simgesi, bir stil ikonu ve dünyanın şahit olduğu en güzel kadındı. The Guardian, onu “Fransız yeni dalgasının coşkulu özgür ruhu” olarak tanımlıyor. Büyüleyici gözleri ile tüm dünyayı peşinden sürükledi sevgili Anna Karina. Benim için büyük bir öğretmen oldu ve bana nasıl bir genç kadın olmam gerektiğini öğretti. Onun varlığıyla yaşıyor ve onu kalbimde taşıyorum. Şimdi Paris’teki Père Lachaise mezarlığında yatan güzel Anna, 79 yaşında hayatını kaybettiğinde hala bir çiçek gibiydi. Bu güzel kadını derin bir sevgi ve şefkat ile anıyorum. Huzurla uyu, canım Anna Karina. Sevgiyle…
Kendi ağzından Anna Karina: