Devlette “Akli Olan Gerçektir ve Gerçek Olan Aklidir”

Yüzyıllardır “Devlet nedir, ne içindir, kime hizmet eder?” sorularının cevaplarını okuyoruz, dinliyoruz, gözlemliyoruz. Başta Platon olmak üzere birçok devrim filozofunun, halk sözcüsünün ve toplum yazarlarının “devlet” kavramını tanımlama mücadelesine şahit olduk. Peki hiç düşündünüz mü, neden her dönemde böyle bir tanımlamaya ihtiyaç duyuluyor? Sözlüklerdeki kelime anlamı bize yetmiyor mu? Binlerce yıldır yaşayan bunca önemli insan ortak bir devlet tanımlaması yapamadı mı? Evrensel bir devlet düzeni oluşturamadı mı? Bizim için en iyisini döneminin en parlak zihinleri bilemediyse kim bilecek?

Bizim için en iyi olanı bizden iyi kimse bilemez ama yine de bir bilene danışmak isterseniz diye, sizlere bir hukuk ve düzen duayeni olan Hegel’in modern devlet anlayışından, devlet aklından ve modern devlette bireyi nasıl konumlandırdığından bahsetmek istiyorum.

Hegel, felsefesini gerçekliğin değişmez ve aynı olduğu özne ve nesne/varlık ve düşünce özdeşliği temelinde, nesnel idealizm üzerine kurmuştur. Özne ve nesne özdeşliği kendisini “Akli olan gerçektir ve gerçek olan aklidir” (Hegel, 2019, s. 29) önermesinin nesnel gerçeklik biçimiyle açıklar. Burada bahsi geçen us’un (akıl) evrensel bir nesnellik belirten kavramı ise ide (geist) dir. Geist, akılla bilinebilir olan, düşüncenin ürünü tinsel ve doğal evrenin nesnel gerçekleşmesidir (Erdal Cengiz, 2003, s.55). Geistin gerçekleşmesi ise kendini diyalektik olarak olumsuzlayarak ilerlemesiyle mümkündür. Dolayısıyla; ide, tin, logos, geist, us, bilinç yani tüm varlık ve düşünceler gelişim ve ilerleme yasası olan diyalektik yasaya bağlı bir şekilde tez, anti-tez ve sentez adımlarıyla ilerleyebilirler.

Diyalektik süreç içerisindeki Varlık, kendi yasasına göre kendini açmak, özgürlüğünü gerçekleştirmek için tez, antitez ve sentez adımlarıyla farklılaşarak ilerlemektedir (Erdal Cengiz, 2003, s.55). Bu süreçte varlık, her aşamada bir önceki aşamanın niteliklerini de beraberinde taşıyarak bir üst segmente çıkar. Bu süreçlerin tamamlanması sonucu ise bilinç kendini tanıyarak “kendinde-ve-kendisi-için bilinç” halini alır ve özgürleşir. Bir özne haline gelen bilinç, nesnesinin de kendi içerisinde gerçekleşmesini sağlar. Hegel’in de deyimiyle “kendi-için-varlık ve kendinde-varlığın bu birliği “kendinde” ya da varlık olarak belirlenmekte ve Usun bilinci kendini bulmaktadır.” (Hegel, 2016, s. 268).

Hegel’in modern devlet anlayışına baktığımızda da aynı diyalektik ve evrensel nesnel gerçeklik devinimiyle karşılaşırız. Ona göre modern devlet, gücün adaletle sentezlendiği bir devlettir. Yani devlet, politik ve aynı zamanda da etik bir varlıktır. Hegel toplumsal kurumların, özgürlüğün gerçekleşmesiyle meşruiyet kazandıklarını iddia etmektedir. Diğer taraftan da etik yaşamı kendinde somutlaştıran devlet, en üst normatif kurumdur (Bünyamin Bezci, 2006). Bu bağlamda politik olan devlet bir otorite kuramına, yani senteze dönüşür. Devletin oluşumu ise tinin ve ahlaki ideanın farklılaşmadığı, yobazlaşmadığı aile birliği ile başlar. Bu aşamada aile diyalektik anlamda tezdir. Devlet oluşumu daha sonra farklılaşma aşaması olan sivil toplum aşamasına geçer. Böylelikle toplum içerisinde var olan farklılıklar, devlet içerisinde somut bir birliğe ulaşarak yok olur. Bu da devletin sivil toplumla uğradığı anti-tez aşamasıdır.

Hegel’in tanımlamasına göre, bireyin devlet tarafından tanınması, tüm bu nesnel gerçeklik aşamalarının senteziyle mümkündür. Böylelikle birey, “kendi gerçeğini ve gerçekliğini nesnel ahlak içerisinde keşfeder” (Yenişahirlioğlu, 1995, s.85) ve öz bilinç halinin (akli olanın) getirdiği özgürlüğünü garanti altına alır. “BEN, istençler topluluğunun istencine saygı göstermek için, kendimi, bu topluluğun yasalarından kalkarak ve yine bu yasalara ussal biçimde boyun eğerek, tümüyle YURTTAŞ olarak belirlemekte ve tanımlamaktayım.” (Hegel, 2016, s. 45).

Hegel’in de dediği üzere, yasalar da istenç de toplumun kendisine aittir. Devlet aklı yalnızca topluma hizmet eder ve yurttaş ancak akli hareket eden devlete akli şekilde boyun eğer. Kısacası sentez (devlet); tez (birey) ve antitezin (toplum) birliğinden oluşur. Eğer karşınızda Hegel’in bahsettiği gibi bir modern devlet yoksa susmak ve boyun eğmek sahip olduğunuz tüm hak ve özgürlüklerden vazgeçmek olur.

Bu hak mücadelesinde çorbada tuz, yangınlara bir kova su (ya da çay), yaralara bir parça merhem olabilir miyiz derdiyle diyorum ki: Çare biziz! Daha çok okuyan, gelişen ve muhakemeyi iyi yapabilen nesillerdir çare. Bizler de bu yolda yazmayı amaç edinerek “buradayız” diyoruz.

2 Yorumlar

Bir cevap yazın