Edebî Sohbetler VI: İlyada

Edebiyat, içerisinde birçok tarihi, dönemi, milleti ve önemli ismi barındıran bir kavramdır. Bu nedenle edebî sohbetler çerçevesinde yakın geçmişten biraz uzaklaşmanın, edebiyatın ilk tohumlarının atıldığı devirlere gitmenin bizim için yeni bir dünyanın kapılarını açacağı düşüncesindeyim. Tarihin tozlu sayfalarında seyahat etmek bize edebiyatın derinliğini bir nebze de olsa belki anlatabilir. Öyleyse gelin hep beraber milattan önce sekizinci yüzyıla bir göz atalım. Bu yüzyıllarda epik şiirin önemli bir temsilcisi olan Homeros çıkar karşımıza. Yaşadığı tam yüzyıl aslında belli değildir. Sekizinci ya da dokuzuncu yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilir. Homeros’un hayatı ile ilgili pek bilgi sahibi olmasak da Smyrna’da yani İzmir’de doğduğu söylenir. Homeros aslında kentten kente dolaşarak şarkılar söyleyen kör bir ozandır. Onun hayatının çoğunluğunu Sakız Adası’nda geçirdiği ve Adalar Denizi’ndeki adalardan birinde de öldüğü söylenilir.

Parnassus, Rafael, (1511)

Homeros’un Dünya Edebiyatı’na kazandırdığı iki önemli destanı vardır: İlyada (İlias) ve Odesa (Odysseia). Bu destanlar dönemin halkı için de çok önemli eserlerdir. Öyle ki halk bunları özümsemiş, ezberlemiştir. Bizim bugünkü konumuz ise İlyada. “Nedir Bu İlyada?” sorusunun cevabını hep beraber bulmaya hazır mısınız? Öyleyse, sohbetimize kaldığımız yerden devam edelim.

İlyada, Homeros’un Truva Savaşı’nı anlattığı bir destandır. Yirmi dört bölümden oluşur ve Odesa ile birlikte en eski edebiyat örneklerinden biri olduğu söylenir. Ayrıca, Antik Yunan Edebiyatı’nın da temel eserlerinden biridir. Truva Savaşı aslında on yıl sürmektedir ama İlyada Destanı’nda bu savaşının sadece son elli gününden bahsedilir. Bu nedenle savaşın neden ortaya çıktığına değinmek, destanın içeriğini anlayabilmek için bize bir ışık tutabilir. Tüm zamanların en iyi savaşçısı olan Akhilleus’un annesi olan su tanrıçası Thetis ve babası yarı tanrı olan Phtya kralı Peleus’un evlenmeleri için Zeus bir düğün düzenler. Bu düğüne birçok isim davetliyken Yunan mitolojisinin fitne ve fesatlık tanrıçası Eris davet edilmez. Eris bu duruma çok içerler ve yapacağı bir intikam planıyla yıllarca sürecek bir savaşın hikâyesinin başkahramanı olur. Eris bu düğüne üzerinde “en güzel kadına” yazan altın bir elma gönderir. Düğündeki isimler arasında da Yunan mitolojisinin önemli tanrıçaları olan Zeus’un karısı tanrıça Hera, savaş tanrıçası Athena ve güzellik tanrıçası Afrodit vardır. Eris’in gönderdiği bu altın elma ortalığın karışmasına neden olur. Düğünde bu elmanın kime ait olduğu, en güzel kadının kim olduğu soruları sorulmaya başlar ve gözler Zeus’a çevrilir. Zeus başına gelecekleri bildiği için hiç karışmak istemez bu seçime. Açıkçası Hera, Athena ve Afrodit’i karşına almaya çekinir biraz. Bu nedenle Zeus, olası bir kavgayı önlemek için en iyi fikrin bir hakem bulmak olduğu kararına varır. Hakem olarak seçilen kişi ise Truva kralı Priamos’un oğlu Paris’tir. En güzel kadın seçilerek altın elmaya sahip olmak isteyen üç tanrıça Paris’e çeşitli vaatlerde bulunur. Hera ona iktidar ve egemenlik, Athena şan ve şöhret ve son olarak Afrodit ise dünyanın en güzel kadınını vaat eder. Genç Paris, tüm bu vaatlerin sonunda seçimini Afrodit’ten yana yapar. Afrodit sözünü tutarak Isparta kralı Menelaus’un güzel karısı Helena’yı Truva’ya kaçırır ve böylece savaşın başlaması kaçınılmaz olur. Yunanlar intikam için Truva’ya sefere çıkarlar. Yunan ordusu en sonunda Menelaus ve kardeşi Miken kralı Agamemnon önderliğinde Aulis limanında toplanırlar ve on yıl sürecek olan Truva Savaşı başlar. Bu savaşta tanrılar da taraf tutmaktadırlar. Paris’e seçiminden dolayı öfkeli olan tanrıçalar Hera ve Athena Yunanlara yardım ederken Apollon, Afrodit ve Ares ise Truvalılara yardım eder.

Savaşın asıl dönüm noktalarından biri onuncu yılda Agamemnon ile Yunan kahraman Akhilleus (Aşil) arasında çıkan anlaşmazlıktır. Akhilleus’a savaş sırasında kazandıkları bir zaferden dolayı ganimet olarak verilen Briseis’i Agamemnon’un kendisi için alması sonucunda Yunan ordusuna birçok hizmetlerde bulunan Akhilleus birlikleriyle birlikte savaştan çekilir. Akhilleus’un annesi Thetis de oğluna yapılan bu saygısızlığa içerlenerek Zeus’a Truvalıları kayırması için yalvarır. Böylece Truvalılar savaşta önemli bir başarı kazanırlar. Akhilleus’un arkadaşı Patroclus ise Truvalıların başarısından rahatsız olup Akhilleus’un kılığına girerek Yunanları yönetir. Savaşın zafer okları tekrar Yunanları göstermeye başladığı sırada Patroclus, Paris’in ağabeyi Hektor tarafından öldürülür. Bu olay, Akhilleus’un arkadaşının intikamı için annesinin hediye ettiği zırhı giyerek tekrar savaşa dönmesine vesile olur. Savaşın tansiyonun bir çıkıp bir indiği dönemde Akhilleus gelip Hektor’u öldürerek zafer oklarının tekrar Yunanları göstermesini sağlar.

Truvalıların aldığı birçok darbeye ve bu yaşanan son ölüme rağmen savaş hâlâ devam etmektedir. Akhilleus çok güçlü bir kahraman olduğu için savaşta Yunan ordusunun zaferleri de kaçınılmaz olur. Bunun nedeni ise, su tanrıçası annesi Thetis’in oğlunun yaralanmasını engellemek için onu değdiği her yeri koruyan Styx nehrine batırmasıdır. Ancak, savaşın gidişatını değiştirecek bir hata yapar Thetis: Oğlunu suya batırırken topuğunu suya değdirmeyi unutur. Bu gözden kaçırma Akhilleus’un ölümüne neden olur. Ağabeyinin intikamını almak için Paris, okla Akhilleus’u topuğundan vurur ve Hektor’un intikamını alır. Zaferin yönünü değiştiren bu olaya rağmen Yunanların en büyük şansı kurnazlığıyla ünlü İthaka kralı Odysseus olur ve o yaptığı bir planla savaşın kaderini belirler.

Bu plana göre Yunanlar, geri çekilme numarası yapıp güya savaşın sonunda tanrılara bir hediye olarak sundukları tahta bir atı Truva’nın kapılarına bırakırlar. Bu tahta atın içerisinde de Yunan ordusun en yiğit, en başarılı, kahramanlıklarıyla ünlü askerleri vardır. Truvalılar da bu sırada savaşı kazandıkları için çok mutludurlar. Gecenin geç saatlerine kadar şehirde zafer kutlamaları yapılır. Bu kutlamalar sırasında tahta atın içindeki askerler gizlice şehrin kapılarını Yunan ordusuna açar. Böylelikle zafer kutlamaları yapan Truvalılar ani bir baskınla etkisiz hâle getirilir, şehir yağmalanır ve on yıllık savaşın kazanını kurnaz bir plan sayesinde Yunanlar olur.

Homeros, bu destanıyla birlikte asırlarca dilden dile aktarılacak bir olayı bizlere sunar. Öyle ki yakın tarihte bu olayın sinemaya bile aktarıldığı görülür. Truva atının orijinali ise o dönemlerde Truva’da, günümüzde ise Çanakkale’de bulunmaktadır. Homeros’un İlyadası ile birlikte olaylar burada bitmez. Diğer bir önemli destanı olan Odesa ile Homeros bizi yine Yunan mitolojisinin tozlanmış sayfaları arasında gezdirir durur.

Truva Savaşı’nın ardından bize neler olduğunu anlatacak olan Homeros ile sohbete devam etmek üzere, gelecek yazıdaki İthaka’ya olan yolculuğumuzda görüşmek üzere…

Bir cevap yazın