“Kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde bir insan her şeyi bilebilir. Bu kadar yani.”
Bu repliğe özellikle Twitter kullanıcıları muhakkak rast gelmiştir. Gibi dizisinin en başat repliklerinden biri olmuş vaziyette. Gibi, Game of Thrones ya da Friends dizilerinin kemik kitleleri gibi kendi kitlesini yarattı ve (ben de dahil) dizi replikleriyle iletişim kuran tuhaf bir tayfa oluşturdu. Peki Gibi neden bu kadar başarılı ve özel?
Türk sinemasında ve televizyonunda uzun süredir adından söz ettirecek kült komedilere hasret kalmıştık. G.O.R.A., Avrupa Yakası, (başarısız geri dönüşünü saymazsak) Leyla ile Mecnun gibi yapımlar bizim için artık nostaljik bir hâle gelmişti. Güncel yapımlar abartılı şive komedileri, başarısız tiplemeler ve zekâdan yoksun şeylerden ibaret olmuştu. Yanlış anlaşılmasın, bu tip yapımların varlığını komple gömecek kadar burnu Kaf dağında değilim elbette. Arada canım sıkıldığında ve bir “no-brainer” aradığımda Recep İvedik açtığım ve güldüğüm oluyor –hiç de burun kıvırmayın, hepinizin böyle garip “guilty pleasure”ları olduğuna eminim-. Esas söylemek istediğim şey düşük kaliteli ve kitleler için yapılan bu kalite ucuzu yapımların ülke mizahına yön vermesi olayı bizim için büyük bir defo. Kaliteli, düşündürücü ve elbette güldürücü mizahtan yoksunluğumuz uzun zamandan beri sürmekteydi. Ali Atay’la yaptığı işbirlikleriyle adından söz ettiren Feyyaz Yiğit, bu sefer onsuz ama Aziz Kedi’yle devam ederek Gibi’yi yarattı.

Aşırı saçma olayları ele alması bir kere dizinin ana özelliği ki zaten bir absürt komediden söz ediyoruz. Erasmus’la Hollanda’dan gelen bir yamyamın Ersoy’un babaannesini yemesi, Yılmaz’ın bir aile büyüğünün nü modellik yapmaya başlaması ve töreyi sağlamak üzere memleketten gelen akrabalarını karşısına alması, kendisini 28 yaşında zanneden İlkkan’ın aslında 39 yaşında çıkması gibi ciddiye alınacak hiçbir tarafı olmayan tuhaflıkları ele alıyor Gibi. Dizi bölümlerinin de bu olaylar üzerine akması derken, başarılı oyunculuklar ve iyi yazılmış saydam bir senaryoyla birlikte sürükleyici bir akışın içinde buluyor kendini izleyici.
Gibi bir absürt komedi ama absürtlüğüne tezat düşen oyuncularının samimi ve gündelik bir dil kullanımı, giyimlerinin sadeliği gibi faktörler öne çıkıyor. Bu bakımdan Leyla ile Mecnun’u andırıyor, ki o dizide Mecnun’u canlandıran Ali Atay’la uzun süredir çalışan Feyyaz’la Aziz’in ondan bu konuda etkilenmiş olabileceğini pekâlâ iddia edebiliriz. Bu kadar da olmaz diyeceğiniz şeyleri size muhtemel gibi gösteriyor. Gibi’yi başarılı kılan en önemli unsurlardan biri de bu (Küçümsemek adına değil, işin yapım usulünü nitelemek adına bu tabiri kullanıyorum.). Amatör bir şekilde yapılmış gibi görünen bu işin arkasında hakikaten özenli, kaliteli bir yazımın olduğunu ve her bir sahnenin ve repliğin üzerine profesyonel bir şekilde eğilinmiş olduğunu görülüyor.

Gibi’yi benim için orijinal kılan özelliklerden birisi de oyuncu kadrosunun “indie” olması. Feyyaz Yiğit dışındaki oyuncuların neredeyse hepsi daha önce büyük yapımlarda rol almamış oyuncular (Kıvanç Kılıç’ın Muhteşem Yüzyıl’daki yan rolü dışında ki bununla da dizinin hayranları epey bir dalga geçmekte). Oyuncular mükemmellikten uzak görünüşleri, fiziksellikleri ve kıyafetleriyle çevrenizdeki herhangi bir arkadaşınızmış gibi duruyor. Ki bunlar da dizinin doğallığını oldukça güçlendiren öğeler. Hande Erçel, Kerem Bürsin, Barış Arduç gibi oyuncular başarılı olsalar da görünüşlerindeki güzellikleri ve hâl dilleri olarak bizden uzak, idealize edilmiş ünlüler. Kıvanç Kılıç, Feyyaz Yiğit, Ahmet Kürşat Öçalan ve diğer ekstra oyuncuların her haliyle olağan olmaları, bize onları çok daha samimi ve sevilesi kılıyor.
Gibi, küfür kullanımını seven benim gibi izleyicileri de fazlasıyla tatmin ediyor. Dozunun aşırıya kaçmaması ve boşa sıkılmaması gibi durumlar, dizideki küfürleri çok komik kılıyor. Yılmaz’ın veya Ersoy’un sinirlendiğinde lâkin hakikaten beklenmedik yerlerde ağzını bozması sizi kahkahaya boğuyor. Ersoy’un babaannesinin cenazesinde Yılmaz’ın sinirlenip İlkkan’a patlaması ya da daha önce yaptığı fakat kimsenin gülmediği şakanın aynısını Yılmaz yaptığında herkesin çok gülmesine Ersoy’un sinirle küfrederek tepki vermesi gibi olaylarda kullanılan küfürler hem yaratıcı, hem içten bir şekilde sarf edilmiş, hem de çok güldürücü.
Dizideki repliklerin cımbızla çekilir incelikte olması da bölümleri ve sahneleri akılda fazlasıyla kalıcı kılıyor. “Sadece 10 liramın olması, sadece 0 liramın olmasından daha çok canımı yakıyor.”, “El vardır ele olur el.”, “Bu kadar köle olmaması lazım ya!” gibi saçma ama güldürücü replikler hem o sahnelerdeki durumlara çok iyi uyuyor hem bir o kadar da uymuyor, bu da sarf edilenleri fazlasıyla dikkat çekici yapıyor. Aktüel konulara abartılı bir şekilde dizide yer veren ve bunları alışılmadık ve alaycı şekilde ele alan bir senaristlik olunca replikler konusunda derya deniz bir yapım ortaya çıkıyor.

Bölümler arasında herhangi bir kurgu akışının olmaması da izleyici dostu bir olay. Gibi’yi seviyorsanız ve çevrenizdeki birine önermek istiyorsanız, sevdiğiniz veya çok güldüğünüz herhangi bir bölümü o kişiye izletebilirsiniz. Ki bizzat benim yaptığım da bu.
Gibi; kalite, sivrilik ve acı bir şekilde “komiklik” konusunda çöle dönmüş olan Türk komedisine ilaç gibi geldi. Yeni yeni ayak uydurduğumuz bir konsept olan absürt komediyi ülke sinemasına ve popüler kültürüne çok başarılı bir şekilde uyduruyor. Zekâ fışkıran ama aynı zamanda aptallıktan da beslenen mizah anlayışıyla Gibi, günümüz komedi dizileri arasında elmas gibi parlıyor. Ölümlü Dünya ve Cinayet Süsü filmleriyle büyük sükse yapan Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi ikilisi, Gibi’yle oyunlarını farklı bir seviyeye taşıdılar. Görünen o ki, Ali Atay’ın yanı sıra bu ikilinin Gibi gibi çıkardığı ve çıkaracağı işler (Biliyorum, mükemmel bir kelime şakası oldu.), Türk komedisinin yöneleceği yeni istikameti belirleyecek gibi görünüyor.