Kant’ın Ahlak Sisteminde “Tanrı İnancı”

Kant’ın Tanrı’nın varlığı sorgulaması ilk olarak eleştirel dönem öncesinde yazdığı “Tanrının Varlığının Kanıtlanmasında Tek Mümkün Kanıt” kitabıyla başlamıştır. Bu kitabında öne sürdüğü görüşe göre Tanrı, ahlaksal olanın dışında konumlanmış bir ilk nedendir. İdeal ilişkilerin var olabilmesi için zorunlu bir mutlak varlıktır. Bu düşünceyle Tanrı’nın ahlak sistemi üzerinde varoluşunun neden zorunlu olduğunu açıklamaya çalışır.

Kant’ın ahlak yasası üç varsayımdan oluşur: Özgürlük, ruhun ölümsüzlüğü ve Tanrı’nın varlığı. Kant, ruhun ölümsüzlüğü varsayımı ile ölümden sonraki hayatı vurgular. Tanrı’nın varlığına ve ölümden sonraki hayata inancı, yalnızca ahlak sisteminde kurduğu bilince ve inanca dayanmaktadır.

“Ahlak yasası, aslında, her bakımdan en yetkin olan varlığın istemesi (irade) için bir kutsallık yasasıdır; her sonlu akıl sahibi varlığın istemesi (irade) için ise, bir ödev yasası, ahlaksal bir zorlamanın belirlenmesi ve eylemlerinin bu yasaya saygı ve ödevleri yerine getirme duygusu tarafından belirlenmesi yasasıdır.”

Pratik Aklın Eleştirisi, 1999, s.90

Kant’ın Pratik Aklın Eleştirisi kitabında da açıkladığı üzere;Ahlak yasası kutsaldır ve çiğnenemezdir. İnsan varlığı ise yeterince kutsal değildir fakat kendi kişiliğinde mevcut olan özgürlük erdemi sayesinde, kutsal olan ahlak yasasının öznesi konumunda olabilmiştir. Böylelikle ahlak yasasının temel amacı olan en yüksek iyiye (summum bonum) ulaşabilme ihtimalini korur.

Ahlak yasasında mevcut olan en yüksek iyiyi (summum bonum) elde edilebilmek ise ancak Tanrı’nın varlığını kabul etmekle mümkündür. Çünkü bu dünyada en yüksek iyinin gerçekleşmesi, mevcut dünya düzenine bakıldığında, mümkün değildir. Yalnızca gerçekleşebileceği bir âlem olduğuna inanırız. Bu yüzden Kant’ın ahlak sisteminde en yüksek iyi, ruhun ölümsüzlüğünü ve Tanrı’nın varlığını zorunlu kılar.

“Bundan dolayı tabiatın en üst sebebi, en yüksek iyinin bir şartı olarak var sayılan bir varlıktır ki bu zihin ve irade ile tabiatın sebebi olan, dolayısıyla hepsinin yaratıcısı olan Tanrı’dır.”

Pratik Aklın Eleştirisi, 1999, s.222

Eğer en yüksek iyinin ulaşılabilirliğinin mümkün olduğu bir âlem inancı olmazsa; akıl, ahlak yasasını yalnızca zihninin uydurmalarından ibaret olarak görecektir. Bu yüzden Kant’a göre, insan her zaman Tanrı’ya inan bir varlık olmuştur. Çünkü en yüksek iyiye ulaşma arzusuyla beraber, ölüm korkusu da onu asla terk etmez.

Sonu olan bir dünyada, sonlu bir varlık olarak yaşamak zahmeti, daha iyi bir âlem tasvirinin inancına muhtaç hâle gelebilmektedir. Kutsal ve ölümsüz bir âleme kavuşmak da elbette ahlaklı ve erdemli bir fani yaşamının iradesinde kendini gerçekleştirecektir.

Kaynakça:

  1. KANT, Immanuel, Pratik Aklın Eleştirisi, çev: İoanna Kuçuradi, Ülker Gökberk, Füsun Akatlı, Türkiye Felsefe kurumu Yayınları, 1999.
  2. KANT’IN ÖLÜMSÜZLÜK VARSAYIMI BAĞLAMINDA ÖLÜMDEN SONRAKİ HAYATIN FELSEFİ GEREKÇESİ OLARAK AHLÂK Ayşe Sıdıka Oktay, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Yıl:2019, Sayı: 42
  3. IMMANUEL KANT’IN AHLAK FELSEFESİ BAĞLAMINDA TANRI KAVRAMININ EPİSTEMOLOJİK BİR TAHLİLİ, Şefik Taylan AKMAN

2 Yorumlar

  1. Tanrının varlığına ilişkin çok şey düşünüyoruz. Onu insan gibi maddesel olarak değil zaman ve mekan algısının dışında düşünebilmeliyiz.

    1. Sonlu bir varlık olan insanın da kendi maddesel varlığını yıkıp, metafiziksel boyutta düşünmesi ne kadar zor olsa da evet, kutsal olduğu gerçeğini unutmadan düşünmek gerek…

Bir cevap yazın