Uzun zaman sonra yeniden merhaba. Son dönemde pandemi, orman yangınları, küresel ısınmanın ciddi etkileri ve daha birçok insani sorunla yüzleştik ve yüzleşmeye de devam ediyoruz. Özellikle ülke olarak deprem, yangın, ekonomi, eğitim, mülteci gibi sorunların yanı sıra insani ve vicdani olarak çöküşümüzle de karşı karşıya kalmış durumdayız.
Sizlere bahsetmek istediğim bu üç yapım hem kişisel hem de toplum olarak nasıl bir yozlaşmanın içinde olduğumuzu fark ettirebilir (hâlâ fark etmeyenler varsa tabii), doğru soruları sormamızı sağlayabilir veyahut içinde bulunduğumuz durumda sıkışıp kalmış hissedenler için birazcık umutlu hissettirebilir.
Solos

Amazon Prime yapımı 7 bölümlük sosyal antropoloji dizisi Solos; Anne Hathaway, Helen Mirren, Anthony Mackie, Dan Stevens ve Morgan Freeman gibi sinema dünyasının en gözde isimlerinin salt oyunculuklarını bizlerle buluşturuyor.
Her bölümde farklı karakterlerin kurgusal hikâyelerini izlediğimiz dizi tek mekânda ve çağımız ötesinde geçiyor. Dizi, biraz Black Mirror tadında olmakla birlikte vermek istediği mesajı ünlü oyuncuların performanslarıyla direkt olarak bize aktarıyor.
Pişmanlık, yüzleşme, vicdan ve içsel olarak verdiğimiz savaşlar gibi insani duyguların ön plana çıkarıldığı diziyi izlerken kendimize soracağınız bir soru mutlaka olacaktır. Hatta belki her bölümün kurgusal karakteriyle bir bağ kurabiliriz.
Mare of Easttown

Kate Winslet, özellikle son dönemin kült isimlerinden biri ve bu diziyle adından uzun süre bahsedeceğiz gibi. Göbeğinin göründüğü bir sahnede ve onu daha çekici göstermek istedikleri her sahnede, ona sunulan tüm montaj ve makyaj tekliflerini, Mare karakterini net bir şekilde aktarabilmek için reddetmiş. Bu küçük gibi görünen karar sosyal medyanın gözümüze soktuğu tüm klişe beden olumlama sözleri veya eylemlerinden çok daha etkili bir hareket.
Kate Winslet verdiği bir röportajda, canlandırdığı bu orta yaşlı kadını en gerçekçi hâliyle yansıtmayı hedeflediğini aktarmış. Dizinin her sahnesinde bu doğallığı ve gerçekliği izlediğimizi belirtmeden geçemeyeceğim. Bu kadar Kate Winslet’tan bahsettikten sonra biraz da diziye göz atalım.
Kasvetli açılış sahnesiyle daha başından hapsolmuşluğu hissettirmeye kararlı olan dizi, Easttown isimli küçük bir kasabada Amerikan orta alt sınıfının sıkışıp kalmasının bir temsili olarak Dedektif Mare karakterini ve kadın cinayetlerini konu alıyor.
Her bir karakterin kendine ait hikâyesini ve bunalımını, vereceğiniz kararların sadece size ait olmadığını izlerken; bu sıkışıp kalmışlığın içinde kendinize sorular sorabileceksiniz.
Toplum olarak nerede olduğumuzu yoklamak da fena olmaz. Zira orta alt sınıf bir Amerika’ya ulaşmak şurada dursun 3. Dünya ülkeleriyle yarıştığımızı açıkça hissettiğimiz bu diziden yola çıkarak; kaybolan bir kızı bulmak için çok uzun süre çaba sarf etmek, suçluluk hissedebilmek ve her gün onlarca kadın cinayeti haberiyle uyanmak arasında ciddi oranda ahlak ve düşünce yapısı farkı var.
The White Lotus

Sosyoekonomik farkın ve statünün ön plana çıkarıldığı bu dizide; bu sefer kendinizden bir şeyler bulmak yerine, düşünce sisteminiz ve birçok günümüz problemine bakış açınızı değiştirmek veyahut ufak da olsa bir fikir oluşturabilmek adına oldukça değerli argümanlara yer verilmiş.
Oldukça anlaşılır biçimdeki anlatımı ve oyuncuların başarısı sayesinde diziye ilk dakikalardan itibaren ısınıyorsunuz. Kimlik bulma çabası, kuşaklar arası çatışmalar, para-sevgi-saygı karmaşası, değer yargıları ve birçok güncel konuya değinen mini dizi Mare of Easttown dizisi gibi HBO yapımı.
Dizi, White Lotus isimli otele aynı zamanda gelen farklı karakterler üzerinde, onların psikolojik ve sosyolojik durumlarını sorguluyor. Henüz final bölümü yayınlanmayan bu dizide kendinize soracağınız sorular genellikle toplumsal görüşler ve değer yargıları ile ilgili olacaktır.
Yukarıda bahsettiğim bu üç dizinin ortak özelliği ise oyunculuklar, yönetmenlik ve görsel açıdan sizi son derece tatmin ederken aktarmak istediği mesajları gizlemeden ve rahatlıkla size iletmesi diyebilirim.
Kızılderili inanışına göre ağaçların saygı gösterilmesi gereken bir ruha sahip olduklarını okumuştum. Bununla birlikte yaşamış olduğumuz yangın felaketi ardından kaybedilen tüm ruhların üzerinde devasa bir White Lotus bitmemesi dileğiyle, Ülkemize geçmiş olsun…