Hayat Böyle Yaşanmamalı, Hayaller Böyle Sert Kırılmamalı. Zaman Çabuk Geçmeli ve Kimse Böyle Hissetmemeli.

Saygıdeğer arkadaşlar, bugün burada çok önemli bir şey için toplandık. Bugün burada toplanmanın haricinde bir seçeneğimiz yoktu. Bugün konuşacağız, rahatlamak için konuşacağız.

İyi yazı yazmak için yaşamak, düşünmek ve taklit etmek gerekir. Ancak biz burada yazı yazmak için toplanmadık. Bugün yazı yazmayacağız, konuşacağız. Rahatlayacağız. Bütün hayal kırıklıklarımızı, hüzünlerimizi, adeta içimizi kemiren duygularımızı ortaya saçacağız. Sonra geri almayacağız. Çünkü geri almaya gücümüz yok. Burası bizim son şansımız. Atabildiğimiz kadar uzağa atacağız bizi mutsuz eden şeyleri. Son şansımız. Tüm bu yükleri yeniden sırtlanma gibi bir imkanımız yok, artık taşıyamayız.

Sol baştan başlayalım. Buyur Necdet, konuş bakalım.

Değerli arkadaşlar, değersiz ben; hepiniz hoş geldiniz.

Ben öncelikle hayat denen mefhum üzerine konuşmak isterim. Şahsi kanaatimce, böyle bir mefhumun kimilerince icat edilmiş olması kadar lüzumsuz ve insan hayatına zararlı bir şey yoktur. Ortaya bir kavram konulmak isteniyorsa bu kavramın tanımı ve sınırları net olmalıdır. Şimdi sorarım size, hayat dendiğinde insanlarımızın kaçı aynı şeyi düşünür? Veya aynı şeyi düşünen var mıdır? Değerli dakikalarınızı rica ediyorum, lütfen düşününüz. Hayat nedir sevgili dostlarım? Ölümle zaman arasında geçen süre yeterli bir tanım mıdır? Hayatı tanımlamak bu beş kelimeyi art arda sıralamak kadar basitse ben niçin bu uğurda bu kadar acı çekiyorum?

Sizler, hayatı ne için yaşamaktasınız? Mutluluk için mi? Mutlu değilim. Eğlenmek için mi? Eğlenmiyorum. Öyleyse ben niye yaşıyorum? Bütün bu zihinlerinizde uyanan duygu ve düşünceler, son derece geçici ve aldatıcı mefhumlardır. Kimse hayatı boyunca mutlu olamaz, kimse hayatı boyunca eğlenemez. Bütün bu yanılsamalar, bizi bu acı ve ıstırap çukurunda tutabilmek için verilen rüşvetlerdir. Mutlu olmak ve eğlenmek illüzyondur. İnanın bana kardeşlerim; gerçek olamayacak kadar güzel olan hiçbir şey gerçek değildir.

Yaşanabilecek hayatların en kötüsünde debelenmek, bunu fark ettikten sonra eskisi kadar kolay değil.

Teşekkür ederim.

Biz teşekkür ederiz Necdet. Sırada Ahmet var, söz sende.

Saygıdeğer büyüklerim, sevgideğer küçüklerim ve uğraşmadeğmez ben; hepiniz hoş geldiniz.

Sizlerin samimiyetine dayanarak bugün sizlere daha önce açmadığım kadar kendimi açmak istiyorum. Zira bugün hayaller ve kırıklıklardan bahsedeceğim. Bana kalırsa hayaller, bir insanı tanımak için en iyi araçtır. Bana gönülden ve içtenlikle kurduğunuz bir hayali söylerseniz size kim olduğunuzu söyleyebilirim. İnsan hayal kurarken pek tabii başka kişilerden ve dış olaylardan etkilenir. Ancak bu etkilenme düzeyini değiştiremez. İşte bu nedenle hayallerimizi kurarken tam anlamıyla özgür olamasak da bizi etkileyen olgular bizi hemencecik ele verir.

Bu girizgah, aslında bir hayal paylaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu sizlere anlatmak içindi. Ancak ben bugün burada, sizlerle tüm hücrelerimle kurduğum bir hayalimi paylaşacağım. Kendimi ele vermekten korkmuyorum. Ne de olsa biz bizeyiz. Kendimizi kendimizin yerine koyup düşündüğümüz bir gündeyiz.

Ben çok istedim. Birini çok istedim. Azımsanamayacak derecede uzağı görme bozukluğum olsa da bu arzu için çekilecek yolun son derece zorlu, mucurlu, dikenli ve engelli bir yol olduğunu görebiliyordum. Fakat hayalime yönelik duyduğum güçlü istek ve güven, bu yolu aşmanın pek de zor olmadığı hususunda bana derin bir inanç verdi. Yola çıktım. Kararlılıkla yürüdüm. Mucurlar, dikenler ve engeller karşıma çıkıp bana fiziksel acılar verse de içimde bir yerlerde sakladığım coşku bu kısa yolculuğu hayatımın en keyifli anlarından biri olarak kıldı. Sonra bocalamaya başladım. Böyle devam ederim sandım. Düştüm. Beni çekip kaldırır diye elimi uzattım. Kimse elimden tutmadı. Yoldaki ışık yavaş yavaş azaldı. Derin inanç, kayboldu gitti. Şimdi sadece ve sadece bedenim bu mucurlu ve karanlık yolun ortasında, eli havada, oturuyor.

Hayaller kurulur. Bazı hayaller gerçekleşir. Bazılarıysa yere düşer ve kırılır. Burada asıl üzücü olan bazı insanların hayallerinin hiç gerçekleşmemesidir. Ya da o insanlar hayal kurmasını bilmezler.

Yaşamak zordur, hayal kurmak kolay. Hayal kurmasını dahi bilmeyen insanlardan mutlu mesut yaşamalarını beklemek ise insafsızlıktır.

Teşekkür ederim.

Biz teşekkür ederiz. Sıra sizde beyefendi, buyurun.

Herkesi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben bekliyorum. Uzun bir zamandır bekliyorum. Burada kimsenin zamanın her şeyin ilacı olduğu konusunda bir şüphesi olduğunu düşünmüyorum. Bence zaman hiçbir şeyin çaresi olmamakla beraber her şeyin ilacıdır.

Benim derdim bu meseleyle değil. Zira bir ilacın amacını yerine getirebilmesi için bünyeye zerk edilmesi gerekir. Zaman da böyledir. Zamanın gönül yaralarına iyi gelmesi ancak geçmesiyle mümkün olur. Fakat zaman geçmiyor veya saatler dalga geçer gibi ilerliyorsa, orada bir tedaviden bahsetmek mümkün olmaz.

Zamanla geçer denilen şeyler, zamanın geçmediği durumlarda göğsünüze oturup kalkmamakta bir beis görmezler.

Çaresizlik ve ne yapacağını bilememe halleri zamana karşı bağışıklık kazanmıştır. Bu haller, zamanın geçmesini pek başarılı bir şekilde engellerler. Kafanızdan sizi hayret ettirecek kadar düşünce geçerken saatinizi kontrol ettiğinizde büyük bir tükenmişlikle karşılaşırsınız.

Sizi bu denli kemiren şeylerin bir dakikasına dayanamayan bünyeniz, bunun çok daha uzun süreler devam edeceği gerçeği ile karşılaşınca, bir daha iyileşemeyecek şekilde yara alır. Güçsüzleşirsiniz. Bu hali ölüme benzetmek mümkündür.

Ölmek üzere olan bir insan nasıl çırpınıyor, ölmemek için elinden geleni yapıyorsa; bu hal içerisinde olan insan da bu işkenceden kurtulmak için türlü arayışlar içine girer. Bu arayışlar pek hayırlı neticeler vermese de ekseriyetle bu halin içinde bulunmaktan iyidir. Fakat bazı insanlar bu arayışların içine dahi giremezler. İşte o zaman o insanlar, daha sonra gömülmek üzere ölürler.

Zaman nankördür, alaycıdır, vurdumduymazdır. Hiçbir zaman, zamanla ilgilenilmemesi gerekir. Bir insan biraz olsun huzuru yakalamak istiyorsa zamanı kontrol etmeyi bırakmalı veya zamanı kontrol etmeyi aklına dahi getirmeyecek meşgaleler edinmelidir.

Teşekkür ederim.

Hanımefendi, sizi dinliyoruz.

Ben kötü hissediyorum. Sizlere alelade bir selam veremeyecek kadar kötü hissediyorum. Hayatta bazı duyguların insanı bu denli yıkacağını tahmin etmezdim. Hayatla hep alay ettim. Şimdi ise alay edemeyecek kadar güçsüz hissediyorum. Biraz olsun beni bu hallere sokan şeyler hakkında düşünmeye başlayayım, çok kötü hissediyorum. Anlatamıyorum. O denli yıkıcı ki bu hisler, alakasız bir istekle baş başa buluyorum kendimi: Umarım dünya üzerinde kimse benim hissettiklerimi hissetmez.

Biraz olsun düşünmemek istiyorum. Kafam dağılsın, toplanmasın istiyorum. Biliyorum, hemen sonra yine böyle hissedeceğim. Ama bir an olsun böyle hissetmemek için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum. Bana yardım edin diye bağırmak istiyorum. Bir işe yaramayacağını anlayınca susuyorum.

İnsanların bana karşı tamamıyla dürüst olmalarına ve benim onlara inanmama çok ihtiyacım var. Bir anlık rahatlamaya, iyi hissetmeye çok ihtiyacım var. Bu derin azabın durmasına, içimin sıkışmasının bitmesine, kaynar suda haşlanan derimin serin sulara, tiz çığlıklar ve hıçkırıklar duyan kulaklarımın kuş seslerine, kalbimin şefkate ihtiyacı var.

Benim şu an, kimsenin bana veremeyeceği, kendimin de bulamayacağı şeylere ihtiyacım var. Sadece benimle ilgilenen ve beni anlayan bir Tanrıya ihtiyacım var.

Teşekkürler.

Âlâ. Bugün çok değerli ancak bir o kadar da gereksiz bir etkinlik düzenledik, tıpkı yaşamak gibi.

Lütfen hep beraber tekrar edin.

Hayat böyle yaşanmamalı, hayaller böyle sert kırılmamalı. Zaman çabuk geçmeli ve kimse böyle hissetmemeli.

Hayat böyle yaşanmamalı, hayaller böyle sert kırılmamalı. Zaman çabuk geçmeli ve kimse böyle hissetmemeli. 

Bir cevap yazın