Podcast, Youtube Kanalı ve Müzik Önerileri #1

Okulumun tatil olması, yalnız takılmam ve şu sıralar evimden pek dışarıya çıkmamamın bir sonucu olarak bilgisayarım ve telefonuma daha bir bağımlı hale geldim. Bu bağımlılığının içini kendi çapımda doldurmaya çabalıyorum. Podcastlere, müzisyenlere ve YouTube kanallarına sardım, hayatımın epey keyif aldığım bir dönemini yaşıyorum. Naçizane keşfettiğim şeyleri, sizlerle de paylaşmak istedim. Bunu ara ara bir seri olarak yapmayı da planlıyorum, belki yeni şeyler keşfetmem adına bir motivasyon olur. Biraz kafa açacağım, vaziyeti idare etmenizi rica ediyorum.

Podcast

Barış Özcan ile 111 Hz

Barış Özcan’ın yeni medyaya nasıl bir kalite kattığını hepimiz biliyoruz. Düzgün diksiyonlu, gerçekten bilgili bir insan ve çalışkan bir yayıncı olmasıyla takdire şayan bir profil. Bir podcast serisi olduğunu duyunca hemen dinlemeye koyuldum. Dikkat kesilme fakiri ben, bölümlerini üst üste kesintisiz dinlediğimi fark ettim.  Tarih, müzik, teknoloji, bilim gibi pek çok alana ve disipline dair hem öğretici hem de düşündürücü bölümleriyle Barış Özcan, alıştığımız gibi klâs takılıyor. Yeni şeyler öğrenmek için podcast dinleyenlere kesinlikle tavsiye ederim. (https://open.spotify.com/show/5NbxzMRbuun0SIOh7GKMbk?si=c88d0b554bdd4d08 )

Chorus – Boş Yapma Enstitüsü

Alternatif spor medyasında takip ettiğim isimlerden biri olan Ant Arın Şermet, aynı zamanda iyi de bir müziksever. Chorus ise, müzik ve medya dünyasından isimleri konuk edip sevdikleri albümleri konuştuğu çok kaliteli bir podcast serisi. Dinlerken sizi hiç yormayan ve müzik konusunda ufkunuzu fazlasıyla açan bölümlere sahip. (https://open.spotify.com/show/3HWKIsAIkcf4gqxXLkfvUM?si=5b531d2a480c4f27 )

Boş Yapma Enstitüsü’nün diğer podcast serilerini de inceleyebilirsiniz. Bir bünye, ismiyle ancak bu kadar ters düşebilir.

WTF Podcast with Marc Maron

En sevdiğim komedyenlerden biri Marc Maron. En komiklerden olduğunu iddia etmek belki biraz abartılı olur ama kendine has alaycı tarzını, sürekli bir şeylerden rahatsız olan ruh halini ve zekice tespitlerini çok tutuyorum. Bölümlerini Youtube’da da paylaştığı WTF Podcast’inde ünlü oyuncuları, yönetmenleri ve komedyenleri konuk ediyor. Üslubuysa röportaj yapmaktan uzak, baya bildiğin muhabbet ediyor ve kendi tarzını sergilemekten çekinmiyor; tıpkı stand-uplarında olduğu gibi. (https://open.spotify.com/show/6L47MDMO3xuN2XBed7miEI?si=08ad027fd23745d9 )

Youtube

Just an Observation

Bir diziyi ya da filmi izlediğinizle kalmayıp üzerine düşünen, kritik yapan ve tartışan biri misiniz? Öyleyseniz Just an Observation kanalı tam size göre. The Godfather, Breaking Bad, Succession, The Sopranos gibi pek çok yapımdaki detayları, karakterleri ve meseleleri ele alan kanal, ayrıca yapımlar üzerinden pek çok tarihi, felsefi ve teknik konuları tartışmaya açtığı videoları da mevcut. En sevdiğim Youtube kanallarından oldu, size de şiddetle tavsiye ederim: https://www.youtube.com/c/JustanObservation/videos 

İlayda Su Çakıroğlu

Bir piyano ve şahane bir kadın vokali. Güzelliğin tarifi bazen çok basit olabiliyor. İlayda bunun canlı bir kanıtı. Türkçe müziğin klasiklerini piyanosuna ve sesine çok güzel yansıtıyor. Pek cover seven biri değilim ama İlayda’nın kanalını sık sık ziyaret ediyorum ve başka evrenlerde kayboluyorum. Hani olur da ilgilenirseniz, en sevdiğim coverını şuraya bırakayım: https://youtu.be/692vLcAEb5k

Julia Graner

Başta politika olmak üzere pek çok mevzu yüzünden ülkemizle olan bağlarımızın zedelendiğini, yer yer koptuğunu hissediyoruz. Ülkeyi sevmeye ve sil baştan bağlanmaya hepimizin ihtiyacı var. Julia’nın kanalı tam da böyle bir fonksiyonu üstleniyor. Alman Julia Graner, tam bir Türkiye aşığı. Ve bu aşkı “İstanbul, rakı, boğaz,” klişelerinden ibaret değil elbette. Kusursuz Türkçesi’yle (pek çok Türk ünlüden daha iyi Türkçe konuştuğunu da pekâlâ iddia edebilirim) Almanya’yı, Türkiye’yi, Alman ve Türk insanını ve modern Türk yaşantısına dair pek çok şeyi bilmediğimiz yönleriyle tanıtıyor Julia. Aynı şekilde Almanya’daki Türkleri, yaşantılarını ve oradaki Türkler-Türkiye algısına dair videoları da var. Çok tatlı bir insan olmasının yanı sıra eğlenceli videoları ve ilgi çekici röportajlarıyla da çok iyi bir kanala sahip. Berlin’de yaşıyormuş, umarım bir gün tanışıp muhabbet etme fırsatını yakalarım diye ümit ediyorum. En sevdiğim videolarından birini de bırakmış olayım: https://www.youtube.com/watch?v=iwq8LdKXQcA

+90

Gerek Türkiye’den gerek yurtdışından insan manzaralarını önümüze sermesi bakımından çok çok iyi bir kanal. Deutsche Welle (DW), BBC, France 24 ve Voice of America’nın müşterek Türkçe yayın yapan kanalı. Türkiye’deki ilginç profilleri ve Türkiye’ye dair pek çok sosyal olguyu ve mevzuyu ele alan bir kanal. Çok iyi görsel gazetecilik örnekleri mevcut. Ekşisözlük’te Batı ülkelerinin propoganda kanalı olarak ekseriyetle yorumlandığını gördüm. Siyaset hakkında yazan Ekşi yazarları beğenmeyip linçliyorsa, oldukça doğru ve kaliteli bir kanal olduğu çıkarımında bulunabiliriz. Almanya’ya yeni dalga göçü ve oradaki insanların yaşadıklarını artısıyla eksisiyle ele aldıkları şu videoysa favorim: https://www.youtube.com/watch?v=HqfHP96C4hU

Bonus: Baturay Özdemir

Twitter’a gereksiz bir düşkünlüğüm var. Yine amaçsız bir şekilde gezinirken tesadüf eseri Baturay Özdemir ismindeki bir komedyenin paylaştığı bir stand-up kesitine rast geldim. Rus edebiyatı ve Türk edebiyatı arasındaki farkları ele aldığı, vulgar bir anlatım tarzı olmasına rağmen gerçekten yerinde ve güldürücü tespitlerde bulunması dikkatimi çekti. Üşenmedim, 1 saat 5 dakikalık yeni gösterisini izledim. Net bir şekilde söyleyebilirim ki uzun zamandır bir stand-up gösterisine bu kadar gülmemiştim ki Cem Yılmaz’ın son gösterisini de buna dâhil ediyorum. Ben çok uzatmayayım, Baturay zaten uzun uzun anlatmış. İzlemek isterseniz linkini de şöyle bırakayım: https://www.youtube.com/watch?v=XSgWQbh4X5M

Müzik

HAIM

Paul Thomas Anderson’ın son filmi Licorice Pizza’yı büyük merakla beklemiştim. Sinemada izlediğimde beni hayal kırıklığına uğratmadı. Evet, başyapıtları arasında olmayacak fakat ciddilikten uzak, tatlı bir yapımla sinemalara dönmesi beni mutlu etmişti. İlgimi çeken esas noktalardan biri, başrol Alana Haim’di. Sonradan bunun ilk oyunculuk denemesi olduğunu ve aslında bir müzisyen olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırdım. HAIM isminde bir grubu olduğunu ve iki kız kardeşiyle birlikte çalıp söylediğini öğrenince hemen dinlemeye koyuldum. Sonu hâlâ gelmedi, son bir haftamı tertemiz kilitledi.

Alana, ablaları Danielle ve Este ile bir trio olarak grupta yer alıyor. Alana perküsyoncu ve gitarist, Danielle ana gitarist ve en büyük kardeş Este ise bas gitarist. Vokalistliği ise aralarında bölüşmüşler, çoğunlukla Danielle’i mikrofon başında görsek de Este ve Alana da kimi şarkıları seslendirmekte. Pop-rock denecek bir çizgiye sonu son kaymış olsalar da kimi konserlerinde ve festivallerinde direkt rock parçalarına öncelik veriyorlar. O yüzden rock müzik dinleme beklentisindeyseniz, Spotify’daki stüdyo kayıtları yerine Youtube’daki konser kayıtlarına bakmanız daha yerinde olacaktır.  Kadınların varlığının pek hissedilmediği rock müzikte, sahici bir feminist çizgide ve iddialı bir pozisyonda olmaları da onlara göz atmak için bir başka neden. Fleetwood Mac’in “Oh Well” parçasını çaldıkları şu festival kaydı size grup hakkında iyi bir fikir verebilir: https://www.youtube.com/watch?v=VikyxJoBF2k

Karsu Dönmez

Karsu’yu tanımayanımız kalmadı diye tahmin ediyorum. Özellikle “Jest Oldu” yorumuyla epey ses getirdi Türkiye’de. Fakat inanın çok daha güzel şarkıları var. Çok çok daha güzelleri. Gurbette doğup büyümesine rağmen Türk müziğine bağlılığı, piyano becerisi, sahnedeki kıpır kıpırlığı, fazlasıyla doğal karakteriyle kısacası her haliyle hayranlık uyandıran ve envaiçeşit pozitif duyguyu hissettiren harika bir insan Karsu.

İsmini, memleketi Hatay’daki köyünden alan Karsu’nun piyanosu mu daha iyi, vokali mi yoksa sahne hâkimiyeti mi pek seçemiyorum. Gülümse, Lâl, Şımarık, Eller Gibiyim coverlarının yanı sıra Reloading My Mind, Bırak Beni Böyle gibi orijinal şarkıları da bayağı iyi. Yine de siz bana çok aldırmayın, kendi Karsu yolculuğunuzu yaşayın. Fazlasıyla tadını çıkaracağınıza eminim. Şu sıralar aklımdan bir türlü çıkaramadığım şaheserini de şöyle bırakayım. (https://open.spotify.com/track/34E8Wk8FjZD5WmBthyeWQH?si=ded2ecdb441d4bbf )

The Coral

Müzik dünyasında çabuk parlayıp sonradan sönen bir grup. Erken dönem soundları beğeniyorum. Müzik mirası fazlasıyla zengin olan Liverpool kentinin bir başka mahsulü. Çıkış şarkıları olan Dreaming of You ile bitirmiş olayım bu yazıyı (https://www.youtube.com/watch?v=QXt723fN1ss )

Bir cevap yazın