Sanatı Açıklamaya Çalışan Bir Kuram: Yansıtma Kuramı

Platon’un Devlet kitabının diyaloglarında Sokrates ”İstersen bir ayna al eline dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları.” der. Böylece ressamı dünyaya bir ayna tutan kişi olarak görür. Şairinde bunu benzetme yoluyla yaptığını söyler. Platon’un felsefe anlayışı duyularla kavranabilen değil zihinle kavranan, bilinen kesin bilgiye yönelikti (idealar). Platon sanatı açıklarken sanatın gerçekliği ve ahlaki yönüyle de açıklamaya çalışmış ve sanatçıyı gerçekleri yansıtmamakla suçlamıştır. Platona göre sanatçı kopyanın kopyasını yapmaktadır. Yani sanatçının kendi ortaya attığı idealar evreni görüşünde idea hali ve var olanın gerçek örüntüyü sanata aktarımıyla yaptığını savunur. Devlet kitabının diyaloglarında bunu sedir örneğiyle açıklar.

-İstersen bir ayna al eline, dört bir yana tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı kendini, evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları.

-Evet, görünürde varlıklar yaratmış olurum ama hiçbir gerçekliği olmaz bunların.

-İyi ya, tam üstüne bastın işte düşüncemin; çünkü bu türlü varlık yaratan ustalar arasına ressamı da koyabiliriz, değil mi?

-Koyabiliriz tabi.

-Yaptığı şeyin gerçekliği yoktur diyeceksin ama ressamın yaptığı sedir de bir çeşit sedir değil midir?

-Evet görünüşte bir sedir onunki de.

-Ya dülgerin yaptığı? Biraz önce demiştin ki dülger sedir ideasını; yani bizce aslını, özünü yapmaz, bir çeşidini yapar.

-Sedirin aslını yapmadığına göre gerçeğini değil gerçeğine benzeyen bir örneğini yapmış olur.

Bu düşünceleriyle sanatı ve sanatı değersizleştirirken ayrıca sanat eserlerinin ahlaki yönüyle de kötüye örnek olduğunu söyler. Platon’a göre sanatı sansürlemek gereklidir. Sanat eserlerinin kötü olanı sergilememesi taraftarıdır. Platon edebiyat ve tiyatronun tanrıları ve iyileri öven güdümlü eğitimde kullanılması kanaatindedir.

Peki bunların gerçek yaşamda hiç mi yeri yoktur? Sarhoş birisiyle bir şiirde karşılaşmamak onu gerçek yaşamda görmeyeceğimiz anlamına mı geliyor? Ya da her zaman güzel ve iyi olanı dillendirmek bizi güzel ve iyi olana mı sürükleyecek? Bu sorular gibi birçok soru sorulabilir elbette, sonuçta bir yabana atılma söz konusu. Bu fikirlere ilk tepkiler Platon’un öğrencisi tarafından veriliyor.

Platon sanatçının idealar evrenindeki kopyanın kopyasını yaptığını söyleyerek sanatçının gerçekçi olmayan bir yansıtma yaptığını söylemişti. Oysa Aristoteles’e göre, sanatçının asıl hedefinin gerçekte olan şeyi değil, olabilir olanı, yani olasılık veya zorunluluk kanunlarına göre mümkün olan şeyi ifade etmektir.

Platon, sanatçının tek olanı yansıttığını ve dolayısıyla gerçeklik hakkında bilgi veremeyeceğini ve zaten şaire özgü bir bilgi alanı olmadığını iddia etmişti. Aristoteles, şairin hayatı, insan yaşantısının anlamını bildiğini söylemek istiyor. Bir bakıma söz konusu olan insan psikolojidir. Onun için sanatçı, Platon’un sandığı gibi bizi gerçeklikten uzaklaştıran, sahte bilgiler sunan biri değil, bize hayatı açıklayan birisidir. (Moren, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları.)

Bence Platon ve Aristoteles’i bu konuda ayıran en önemli nokta Platon’un sadece dış dünyaya yönelik düşünüp sanatçıyı dış dünyadan soyutlamasıdır. Oysa sanatçı dış dünyanın bir parçası ve dış dünyada büyük tecrübeler edinmiş birisidir, tecrübelerini iç dünyasıyla birleşip kendi gerçekliğini ortaya çıkarır.

Platon’un edebiyatın ahlaki yönü üzerine yaptığı yorumların aksine Aristoteles edebiyatın hem bilgi kazandıran hem de psikolojik olarak yararlı bir etki sağladığı görüşündedir.

Bir cevap yazın