
Tarihin en eski sanatkârının bir kadın olduğunu biliyor muydunuz?
Günümüzden yuvarlak bir hesapla 4300 yıl evvel yaşamış ilk şair ve yazar Akad hükümdarı Sargon’un kızı Enheduanna’dır. İnsanlık tarihinde bir ada sahip ilk sanatkâr olan Enheduanna, bir metinde adı geçen ve bizzat kendinden bahseden ilk insandı.

Samilerin kurduğu Akad hükümdarlığının kurucu hükümdarı olan Sargon, Mezopotamya topraklarında güçlü bir imparatorluk oluşturmuştu. Bunu kültürel bir birlikle yapmayı başaran Sargon’un bu başarısını tümden kızına borçlu olduğunu söylesek yanlış olmayız, zira tüm topraklarda ortak olarak sürdürülen ibadetin şekli tamamen Enheduanna tarafından yazılmıştı. Kendisi başrahibeydi. Ay tanrıça Nanna için yazdığı ve muhtemelen bestelediği şiirler ibadetin yol göstericisiydi. Enheduanna imparatorluğun ruhani lideriydi ve günümüze ulaşan kil tabletler ile hala bize sesleniyor: “Ben Nanna’nın yüce ve parlak rahibesi” (büyük, yüce anlamındaki “en” kelimesi dilimizde de aynen mevcuttur. Yani “Enheduanna” Nanna’nın en Parlak Rahibesi/ baş rahibesi) anlamına gelmektedir. Ve bir avuç boyutunda bir kil tablet üzerinde yazan bu “ben” hecesi bir kadının ve bir sanatkârın tarihteki ilk sesi, ilk imzasıdır.

Tahmin edilen o ki Enheduanna ne bir ilk sanatçı ne de bir ilk kadındı, fakat o eserlerinde adını geçirdi ve ilk imzanın sahibiydi… Tarih sahnesinde onu bu denli önemli yapan şey de aslında bu imza, büyük bir imparatorluğun oluşmasında en kilit görevi görmesine karşın adının silinip gitmesi kısacık bir not ve bıraktığı bir şiir ile günümüze ulaştı. Şiirinde ben diyordu ve kadınlık bilinci gayet açıktı. Hatta bu üslubu nedeniyle bazı tarihsel gerçekler yadsınarak feminist ve lezbiyen yakıştırmalarına da maruz kalmıştır.
Onun hakkında 1925 yılında bulunan ilk kil tabletin ardından ancak 1995 yılında tamamlanan araştırmalar neticesinde ona ait bir şiir 50 parça kil tabletin bir araya getirilmesi ile oluşturuldu. Muazzez İlmiye Çığ’a göre 153 dizelik şiiri göre dini, tarihi, politik açılardan çok önemli. Zira tüm bunların bir yansıması olarak tanrıça için övgüler, bir savaşın mağlubiyeti gibi bilgiler bulunmakta…
Günümüzde toprakları Irak ve Suriye başta olmak üzere İran, Türkiye ve Arap yarım adasının kesişimin de bulunan Akad imparatorluğundan günümüze geçen 4300 yıl ardından seslenen Enheduanna’nın şiirinden bir kesit ise şöyle:
Bir ejderha gibi saldın ülkenin her yerine ağzından saçılan zehri, Şimşek gibi gürledin yeryüzünde Ağaçlar ve bitkiler ve bilcümle yaratık Secdeye vardı önünde. Sen taşkın bir selsin dağlardan inen, Ah, her şeyden önce gelen, Ay tanrıçası İnanna, cennetin ve dünyanın tanrıçası! Ateşin kıvılcımlar saçıyor ve sıçrıyor halkımın üzerine. Bir hayvana binmiş hanım, An sana üstünlük veriyor, kutsal buyruklar; Ve sen işte böyle davranıyorsun. Bütün büyük ayinlerimizde sen varsın. Ama kim anlayabiliyor ki seni gerçekten? Enheduanna – çeviri: Ayten Mutlu

Akad ve Sümer tanrıları arasında ortak bir ritüel ve din birliği oluşturma ile görevli olan Enheduanna, Fırat nehrinin kıyısında bulunan ve tarihin en önemli merkez yerleşimi olan Ur kentinde bu görevi sürdürdü. Ritüellerin yönetilmesinde bulunduğu kilit görev onu tüm imparatorluğun ruhani lideri yapıyordu. Bu nedenle sorumlulukları aslında sanat eserleri üretmenin de çok ötesinde olmalıdır, birçok delil de onun bürokrat ve lider kimliğini doğrulamakta. Hatta belki de tapınakların inşasında bölgeleri belirleyen bir şehir planlamacısı ve ya matematikçi olabilirdi fakat tarihin günümüze ulaşabilen az sayıda delili ve geçen çok uzun zaman neticesinde bunları ancak tahmin edebiliyoruz.
Enheduanna hakkında kesin olarak biliyoruz ki şiiri günümüze ulaştığına göre mutlaka yaygın bir hâkimiyete sahipti. Eserlerinde ben dedi ve adını söyledi, resmedildiği kabartmaların tümünde yüce karakterine uygun şekilde süslenmiş, gücü apaçık ortada bir lider olarak bulunan bir kadındı. Ve Tarihte imzalanmış eseri bulunan ilk sanatçıdır. Yanı sıra Dönemin yaşayışından ve ondan bahseden diğer bulunan metinlerden gördüğümüz kadarıyla, bir besteci, bir matematikçi yani multidisipliner kadındı.
İlahilerin birinde Enheduanna kast edilerek “o gökleri ölçendir” yazıyor. Birçok anlama gelebilecek bir söz olsa da bilim insanlarının bu konudaki ortak yorumu zamanın ölçülmenin kast edildiği yönünde. Bu durumda gök cisimleri takımyıldızlar arasında astronomik ve matematiksel bir takım çalışmalar yapmış olabilmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Yine günümüze ulaşan kil tabletler göstermekteki Sümerliler matematik ve geometri konusunda uzun yıllar tahmin edilenin aksine daha donanımlı oldukları hatta Pisagor bağıntısı olarak bilinen sistemi Pisagor’dan 1300 yıl kadar önce bilmekteydiler. Tüm bu matematiksel çalışmaların gelişmesinde de onun rolü olduğu varsayılabilir. Zira Enheduanna görünen deliller üzere dini anlamda ideal insan sembolü gibi algılanıyor olmalı, Sümer ve Akad geleneğinde Ziggurat adı veriler tapınaklar ise gökyüzünün gözlemlenmesi ve kayıt tutulmasına uygun biçimde inşa edilmişti. Yani Günümüz anlamda bilinen bilimin temel kurumu, başında Enheduanna’nın bulunduğu bu tapınaklardı.
Sami kültürü semavi dinlerin ve birçok diğer kültürün de kökenidir. Belki de semavi dualarının birçoğunun ilk hali Enheduenna’nın sözleriyle şekillendi. Belki de hala edilen dualarda onun icat ettiği cümleler mevcut… Eserleri uzun yıllar korundu, kendisi efsaneleşti ve unutuldu. Fakat geçen binlerce yılın sonunda tarihten bize hala “ben” diye sesleniyor ve asla yok olmadı. Bir kadının ince ruhundan çıkan muazzam kutsiyetteki sözler ile Enheduanna hala bizimle olabilir.