Yalnızca Eylemek

Kusurlarım, şuursuzluğum ve tüm fitnesiyle girdabına kapıldığım sersemliğim tohumlarken kaderimi, saf edilgenliğimle karşı koyabileceğime itimat eder; fikirlerimden ve yalnızlığımdan mücerret kendimi gürültülü sokaklarımın buruk fakat sayrılı kaldırımlarımda debelenirken görürdüm. Yazık ki o rahvan ve delişmen eskilerimi yenileriyle takas ederken unuturdum tezgâh üzerinde, gelen ve gidenin türettiği tanrı kadar soyut yekûnun kıymetini. “Acı bana ve bağışla beni” dedikçe yeni ve daha zalim tüccarlarla tanışma zahmetine girer; adlarını, anılarını ve kimliklerini dahi hatırlayamayacağım geleceğimde en kuytu limanlara demirlerdim, sanki hiç yelken açmayacaklar gibi.

Üzgünüm çocuk. Artık sana tahsis edilecek bir mahpus kalmadı bu diyarda. Saklanabileceğin ve münzevi bir ayrıksı gibi ilişebileceğin hiçbir duvar, hiçbir dam, hiçbir köprü altı kalmadı bu harabede. Bir tek öteler kaldı; kalabalıklar. Fakat temenni mevkisinde bir umudun daha kaldı; halvetin. Evet, çünkü hala yaşamak umurunda olmalı. “Yaşamaktan bir güneşle kaplanırken” ve kaplandıkça ziftlenirken kalbin, tanrının ve devletin gölgesinde düşen cesetlerden abıhayat talep edecek kadar yüzün kalmalı. Gölge oyunlarında muvaffak olabilecek kadar irili ufaklı rollerin olmalı çünkü. Bu deme kadar yaşayan, yaşadığını iddia eden, yaşamayı yeniden arzulayan her kim var ise böyle söyler. Çünkü hüküm sathı tükenmiş, noktası eksik virgülü fazla öbekler baki kalmıştır. Tanımlar yitirilmiş, tasvirler ebedi kalmıştır.

Anlayacağın genç adam, unut gitsin tezgâh üzerindeki ahdini. Bak yine tutuldu ay, güneş yeniden doğacak, yeniden şafağın kızıllığına kadar sarhoş olacak ve bir sonbahar kasveti kadar dumanlı olacak ciğerlerin. Ve “yaşlanacaksın.”

Yaşlanmak tüm mevcudiyetimi tekmil etmek için ödenmesi gereken ne ağır bedel oysa. Yaşlandırmayan bir gayret istiyorum. Çünkü tüm gayretimle irşat ettiğim yolumu özlüyorum. Fakat kavuşmamayı diliyorum ona. Çünkü asıl ayrılığın kavuştuğumda peydah olacağını biliyorum. Ama yine de üzerimdeki ataleti silkip atmak istiyorum. Başladığım cümleyi tamamlamak, dokuduğum eserlerimi hıçkırıklarımla boğmak istiyorum.  Başarı yahut başarısızlıktan arınmak, dikkatleri üzerimden atmak ve bir yarasa misali gölgelerde ihtiyarlamayı arzuluyorum. Ne ağır yük oysa; meydanlardan geçerken görünmez olmak, tüm spotların altında sahne altlarını tercih etmek ve yükseklerde inşa edilen bozuk yapıların temellerinde çürümeyi tercih etmek. Yalnızca “eylemek!”  Bir adım daha yaklaş, yalvarırım.

Kalsın geride rüzgârı, tüm iştiyakımla tutunduğum narkissos aynamın. Kalsın ki kırılsın geçmişimin vicdan muharebelerinde. Öyle ya, geçmişime yalan söyleyemezken geleceğime söylediğim gibi, nasıl teslim ederdim aynamı geleceğin ellerine. Ona bakarak nasıl anlatırdım tüm masalların mutlu sonla nihayete erdiğini. Şükür ki vicdanım var, sebep ki bir geçmişim ve hala beni bekleyen bir yaşamak umudum var.

Demem odur ki dostum, gözle erişilmez puslu damlara dayanmış yüksek merdivenlerin ihtişamına müptela olduğunda çıktığın her basamak tarafından yavaş yavaş zehirleneceksin zira o merdivenlerin en nihayetinde alçaklara kurulduğunu idrak edeceksin. Fakat yine de bir gün yükseklerin şatafatıyla yitirirsen koynunda gizlediğin bu ıslak mektubumu, aşağılara nazar et ki derinliğe hitap edecek haysiyetin ebedi kalsın.

Demem odur ki derinlere salınan merdivenlere muhtacım. Marifeti kanonda aramak, gökleri tanrısallığıyla kutsamak, şairlerin defterlerinden aforizmalar devşirmek kadar abestir yukarılar. Gök erildir zira. İddiası mülkiyet, sevdası iyeliktir. Hep bendir. Bir gün hakikaten irfanı ve zarafeti özlersen genç dostum gözlerini kapa, yüreğini yatır soğuk kumlara. Ve olur da dönmek istersen ötelere yanında prangalarını ihmal etme. Çünkü bu bedavet bahasında yalnızca prangası olanlar seraba mülakidir. Prangalı hürriyetinin özü oyuncaklarını katillerine emanete mahal vermeden teslim etmendir. Emanet, hıyanettir nitekim.

Daha çok hüzne ihtiyacım var uzun sözün kısası. Lafzı ziyade kılmak için değil bilakis kelamımı yüceltmek, onu diri tutmak için. Bir gün yüreğimi göksel erilliğin baş döndürücü serkeşliğinde unutursam ve yerle bir edersem yaşama sevdamı, kuvvetli imgeler tarafından kuşatılan bu kelamda barınacağım. Fakat biliyorum ki zordur bir kelimenin kuytusunda refiksiz, aşksız, sevgisiz gölgelenmek. Çünkü kelam aydınlatır zihnimizi, yüreğimizi. Fakat ısıtamaz. Isınmak için ziyadesi gerek. Şimdi eylemek, hep eylemek, daima eylemek gerek.

Bir cevap yazın